28 Haziran 2014 Cumartesi

Farkı yaratan; yelkenlerinizi nasıl açtığınızdır...



Neden kendi hayat gemilerimizle aynı limandan demir alıp, aynı yere doğru gittiğimiz halde; yolculuğumuzun sonunda farklı yerlere varıyoruz?
Aynı denizde seyir ediyoruz, aynı rüzgarların etkisi altında kalıyoruz; ama her birimiz farklı yerlere varıyoruz, neden sizce?


Her birimizi farklı limanlara sürükleyen şey; yelkenlerimizi nasıl açtığımızdır.
Kişilerin birbirlerinden farklı şekilde "düşünmeleri", farklı limanlara varmalarına neden olan en büyük etkendir.
Bu farklı durumları yaratan; dış şartlar değil, yelkenlerimizin durumudur.


Nasıl düşündüğümüz ve nasıl bir tepki verdiğimiz, yani yelkenlerimizi nasıl açtığımız; hayatlarımızı, diğer bütün etkenlerden daha fazla etkiler.



24 Haziran 2014 Salı

Asla Vazgeçme, Pes etme!..


"Bizler, hata yapmayan insanlara değil; sadece 'pes etmeyen' insanlara dönüşmeliyiz."
-Bodo Schafer

Çevremiz, çevremizdeki insanlar...


Kişisel gelişimle ilgili yaptığım -ve hala yapmakta olduğum- binlerce saatlik araştırmalarım ve çalışmalarım neticesinde şu sonuca ulaştım:

ÇEVREMİZ; düşündüğümüzden ve sandığımızdan çok daha fazla bizi ve hayatımızı etkiliyor/belirliyor.
Hiçbir kitap ve hiçbir eğitim sistemi, "bizi çevreleyen insanlar" kadar çok etkilemiyor ve şekillendirmiyor.
Dolayısıyla yukarıdaki sözü tekrar-tekrar paylaşmam gerekiyor...

17 Haziran 2014 Salı

SADECE YAP!..


Hepimiz bir şeyler başarmayı istediğimizi söyleriz; ama bunun gerçekleşebilmesi için, niyetlerimizle eylemlerimizin eşitlenmeleri gerekir.
Başarı hakkında konuşmakla, onun olmasını sağlamak arasında dağlar kadar fark vardır.
İnsan, ya disipline girmenin ya da pişmanlığın acısını çeker.
Disiplinin acısı hafif, sonucu başarıdır; pişmanlığın ise acısı çok ağır ve sonucu da başarısızlıktır.
Her gün disiplinle uyguladığınız en küçük bir aktivite bile, hayatınızı sonsuza kadar değiştirebilecek olan inanılmaz bir süreci başlatabilir...

Yaşadığımız bir eylem dünyasıdır.
Bir şeylerin değişmesi için, bir şeyler YAPmalısınız.
Siz bir şey yapmadıkça, hiçbir şey olmaz!
Bunu sizin için SADECE siz YAPabilirsiniz...


Zihin Programlama


Özgür iradenin eksikliği...
Geçtiğimiz yıllarda sayısız çalışma gösterdi ki bilinç, kontrolün sadece kendinde olduğuna inanıyor.
Oysa görünüşe göre bilinçaltı karar veriyor ve bilinç, bu kararları açıklamak için hikayeler uyduruyor.

Özgür irade bir illüzyon mu?
Eğer karar veren bilinçaltıysa, bilinçaltını ne ya da kim programlıyor?

Çeşitli eğitim ve tecrübelerimde gördüğüm şey; ortak bir paydanın tekrarlandığıdır:
Zihinsel Kontrol.
Bir insan, düşüncenin duygularla nasıl bütünleştiğini, bunun bedeni nasıl etkilediğini ve tüm bunların arasındaki sirkülasyonu anladığında bir adım öne geçer.

Yaptıklarınız, sahip olduklarınız, planladıklarınız, istekleriniz ve çok daha fazlası; olmak, istemek ve sahip olmak üzere eğitildiğiniz "inanç ve değerlerin" birer sonucudur.
Bunların bir kısmı, içinde bulunduğunuz kültürü benimsemiş olmanızdan kaynaklanır, ama iş kasıtlı bir şekilde yönlendirilmek olduğunda, kültür süreci ifadesi oldukça yetersiz bir ifade olarak kalıyor.

30 yılımı "zihin" üzerinde çalışmalar yaparak geçirdim.
"Seçimler ve İllüzyonlar" adlı kitabımda; kültür ve çevre baskısından dolayı seçimlerimizin, bizim seçimlerimiz olmadığını anlatmıştım.

Yıllarca yaptığım çalışmalar sonucunda şunu anladım ki; zihin, hem hayallerimizdeki gibi bir yaşamı yaratma (sağlık, varlık, sevgi vb.) hem de istemediğimizi söylediğimiz her şeyi (hastalık, yoksulluk, yalnızlık gibi) bize getirme becerisine sahip.
Zihinlerimiz, hayal gücü ve başarma arzumuzun kaynağıdır.
Zihnimiz, seçtiğimiz hayatı yaratma becerisine sahiptir.

20.yüzyılın başlarında zihinle ilgili yapılan araştırmalar sonucunda; zihnin, ağırlıklı olarak bilince ne düşüneceğini sağlayan bir bilinçaltından oluştuğu anlaşıldı.

Bilinçaltı mesajlar...
Manipülasyon hayatın gerçeğidir.
Gerçekçi olmak gerekirse bilim literatürü, "bilinçaltı teknolojinin" gerçek olduğunu gözler önüne seriyor.
Bu şekilde sunulan bilgi; fikir ve kararları etkiliyor, davranışları değiştiriyor.
Hatta yürütülen çalışmaların toplam bir analizi alındığında, bilinçaltı etkinin güçlü ve reddedilmesi mümkün olmayan sonuçlar doğurduğu görüldü.

Temel olarak -ve bu oldukça önemli- genel görüş; bilinçaltı bilginin (bir görselin, sesin ya da kinestetik tipte bir uyarıcının) işlendiği ve uyarıcının doğasına bağlı olarak düşünce ve eylemi yönlendirebildiğiydi.
Örneğin bir tiyatroda, film sırasında ekranda dondurma reklamları yer alıyordu ve sonuçta dondurma satışlarında büyük bir artış sağlanıyordu.

Benim 30 yıldan fazla bir süredir üzerine odaklandığım konu, bilinçaltı iletişimdir.
Bilinçaltı iletişim; bize karşı her gün kullanılabilir, ama aynı zamanda hedeflerimize ve hayallerimize ulaşabilmemize yardımcı olmak için de inanılmaz bir potansiyele sahiptir.
Bilinçaltı iletişim; teknik olarak bilinçle algılanmayan her türlü iletişim formudur.
Bugün bilinçaltı yöntemlerin etkinliği iddiasını destekleyen materyallerin sayısı oldukça bol ve artmaya da devam ediyor.

Ben bilinçaltı kişisel gelişim programlarının (InnerTalk), var olan en güçlü zihin eğitme araçlarından biri olduğuna inanıyorum.
Bilinçaltı mesajların altında yatan fikir, eleştirel bilinci ve temel iç sesi pas geçmektir.
Yani biz mesajların/olumlamaların içerden gelmesini isteriz.
Olumlamalar, henüz açığa vurmadığınız inançları oluşturma konusunda oldukça etkilidir.
Buna ek olarak bir olumlama, bizi engelleyen inançları açığa vurmamıza da yardımcı olur.
Ayrıca şunu da söyleyeyim; bağışlayıcılığın, kendi potansiyelimizi harekete geçirmek için gerekli, en güçlü ve kesinlikle şart olan zihinsel değişim olduğunu öğrendim.

Davranışını değiştir, düşünceni değiştirebilirsin.
Düşünceni değiştir, davranışını değiştirebilirsin.

Siz dünyayı nasıl görüyorsanız, dünya size öyle görünüyor.
Dünyayı, ona bakış açınızdan bileceksiniz.
Her biriniz için dünya, gördüğünüz gibi olacak.
Siz yaşamı, vizyonunuz doğrultusunda deneyimleyeceksiniz.

Efendi olmak için, önce efendi gibi davranmak gerekir.
Sahip olmak için, vermek gerekir.
Ektiğimiz sürece biçeriz.
Öyleyse, kendi gerçekliğimizi oluşturmanın ilk adımı; affetmek ve önemsemektir.

Kendi zihninizi yeniden programlamak ve başkaları tarafından yapılan olumsuz programlamaları silmek için pek çok farklı teknik kullanabilirsiniz.
Bu teknikler canlandırmadan otomatik yazmaya kadar çok çeşitlidir ve bunların çoğu, özel araç gereçler de gerektirmez.
Kendi zihin gücünüze erişmenize yardımcı olacak bir sürü egzersiz, teknik ve uygulama var.
Burada önemli olan farklı teknikleri denemek, tercih edeceğiniz metotları ortaya çıkarmak ve sonra düzenli olarak onlarla çalışmaktır.

KAYNAK: Zihin Programlama / Eldon Taylor
Eldon Taylor; hipnoz ve bilinçaltı iletişim alanında bir uzman; elit atletler, iş adamları ve sanatçılarla çalışan bir motivasyon koçu; spiritüel bir danışman; bir girişimci; başarılı bir satışçı ve kitapları çok satan bir yazardır.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Yaşamak için sadece 50 gününüz kalsaydı ne yapardınız?



Yaşamak için sadece 50 gününüz kalsaydı ne yapardınız?
Yaşamla ilgili üzücü olan tek şey; hala hayattayken onu boşa harcamaktır.
Sadece 50 gününüz kalmış gibi yaşamak, size her günün değerli olduğunu fark ettirir.
Aynı zamanda otomatik olarak bazı şeylere öncelik vermenizi sağlar.

Önünüzdeki 50 günü, sanki "son 50 gününüz" olacakmış gibi yaşamaya karar verin.
Kararlarınızı bu zaman çerçevesine göre alın.
Böyle yaparsanız, yaşamınızın değişeceğini garanti ederim!
Ancak unutmayın, bu 50 günü tekrar-tekrar yaşayacaksınız.
-Eldon Taylor

14 Haziran 2014 Cumartesi

Acele karar vermeyin...



Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. 
Çok fakirmiş ama, Kral bile onu kıskanırmış…
Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış..
“Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep.

Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. 

Köylü, ihtiyarın başına toplanmış: 
“Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.
Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.
Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler…
İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.
”Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu.Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.

Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? 

Bunu henüz bilmiyoruz. 
Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.
Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.” 
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş…
Meğer at çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.
Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler.
”Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın.

Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var..” “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.

“Sadece atın geri döndüğünü söyleyin; bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.
Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?”

Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler…
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. 
Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. 
Köylüler gene gelmişler ihtiyara.”Bir kez daha haklı çıktın” demişler. 
“Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak.
 Oysa sana bakacak başkası da yok.
Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.

İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.”

O kadar acele etmeyin. 
Oğlum bacağını kırdı; gerçek bu. 
Ötesi sizin verdiğiniz karar. 
Ama acaba ne kadar doğru. 
Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.”
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. 
Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış.
Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. 
Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. 

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler… “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. 
“Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. 
“Oysa ne olacağını kimseler bilemez. 
Bilinen bir tek gerçek var. 
Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde…
Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:

“Acele karar vermeyin.

Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. 
Karar; aklın durması halidir.
Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur.
Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. 
Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez.
Bir yol biterken yenisi başlar.
Bir kapı kapanırken, başkası açılır.
Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Yazar : Lao Tzu

12 Haziran 2014 Perşembe

MÜTHİŞ SIR


Ø  Ne istiyorsunuz?

v  Ne isterseniz isteyin, sahip olabilirsiniz.
Ø  Bunları nasıl mı iddia edebiliyorum?
·         Kendi deneyimlerimi temel alarak.
·    20 yıldan uzun zamandır “Nasıl…” kitapları denilen kitapların hevesli bir okuyucusuydum, özellikle de “Nasıl başarılı ve zengin olunacağını” anlatanların.
·         Her kelimeyi bir çırpıda okudum ve kitapta söylenen her şeyi yaptım.
·         Formülleri uyguladım.Kendimi pozitif düşünmek için eğittim.
·         Hedefler edindim.Bilinçaltımı zenginlik ve başarıyla ilgili fikirlerle besledim.
o   Ancak fark ettim ki; yüzlerce kitap okumakla ve o çok bilinen kitaplarda söylenenleri yapmakla geçen 20 yıldan sonra, ne zengin ne de başarılı olmaya yakındım.
     Başarısızlık beni bıktırdı.

Ø  Niçin onca yıldan sonra hala parasızdım, hala mücadele ediyordum ve hala başarısızdım?
·         Kalın kafalı mıydım?
·         Okul yıllarıma bakınca hep iyi olduğumu hatırladım, hep A’larım ve B’lerim vardı.
·         Edebiyat ve Hukuk Fakültelerini bitirmiştim.
·         Ve zeka testlerinde ortalamanın çok üstündeydim.Yani kalın kafalı olamazdım.
·         Azmim yetersiz miydi?
·         Gündüzleri işimi yürütürken, geceleri de hukuk okuyacak kadar azimliydim.
·         Tembel ve şanssız da değildim.
·         Dolayısıyla, orta derecede akıllıydım, azimliydim, çalışkandım, ama şu “Nasıl…” kitaplarında vaat edilen zenginlik ve başarıya ulaşamamıştım.

Ø  Neden olduğunu bulmaya kararlıydım ve araştırmaya başladım.
·         On milyonlarca “Nasıl…” kitabı satılmıştı…
·         1980 yılında ABD’de milyonerler sayıca nüfusun %2’sinden daha azını oluşturuyordu.
·         Kendi çabalarıyla milyoner olanların sayısı ise, %1’lik dilimin küçük bir parçasını oluşturuyordu, çok daha azı da 35 yaşından önce zengin olabilmişti.
·         Refah düzeyi en yüksek, para kazanma özgürlüğünün sınırsız olduğu kabul edilen bir ülkede yaşıyordum; ancak, nüfusun çok çok azı bir milyon dolarla ölçülen zenginlik dilimi içindeydi.
Ø  Milyoner olmayan, başarısızlığa uğramış çoğunluk hakkında meraklanmaya başladım.
·         Milyonlarca insan, nasıl başarılı olunacağını okudu, ancak sadece çok azı gerçekten başardı.
·         Geri kalanın hepsi –büyük çoğunluk- benim gibi olmalıydı; hala istiyor, bakıyor, deniyor ama kitaplarda vaat edilen zenginliğe sahip olamıyordu.


Ø  Neden bu kadar büyük bir çoğunluk başarısızlığa uğradı?
Ø  Bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmekle, gerçekten başarmak arasındaki hangi gizli halka, hangi görünmez bağlantı kayıptı?


Ø  Peki ya, hiçbir şeyin nasıl yapılacağını resmen “öğrenemeyen” insanlar?
Ø  Ya da şu hiçbir “Nasıl…” kitabı okumadığı halde, büyük servet kazanmış olanlar?
Ø  O insanların bildiği –ya da bilmeden uyguladığı-, benim ve milyonlarca “Nasıl…” kitabı okuyucusunun bilmediği, “sır” neydi?

Ø  Araştırmayla geçen yıllardan sonra cevabın, “gizli bir halka” olduğunu buldum.
·         Prensip o kadar güçlü ki, ona “MÜTHİŞ SIR” adını verdim.
v  Bu prensip olmadan küçük şeyler başarabilirsiniz, bu prensiple ise istediğiniz her şeyi başarabilirsiniz, her şeyi.

Ø  Siz de dahil olmak üzere herkes, genellikle “farkında olmadan” bu yöntemi kullanır.
v  Önemli bir şey başardığınızda, mutlaka Müthiş Sırrı kullanmışsınızdır.
·         Zor bir engeli aştığınızda, yine Müthiş Sırrı kullanmışsınızdır.

Ø  Sırrı başarılı bir şekilde kullanmanız için, onun farkında olmanız gerekmez.
v  Ama sırrın bilincinde olanlar büyük zenginliğe, başarıya ve mutluluğa ulaşırlar.

Ø  Müthiş Sırrı, istediğiniz zaman kullanmaya başlayabilirsiniz.
·         Kaç yaşında olduğunuz, ne kadar fakir ya da eğitimsiz olduğunuz, yaşam koşullarınız sorun olmaz.
·         Hemen ŞİMDİ kullanmaya başlayabilirsiniz.
·         Prensip, insanın varoluşu kadar yaşlı.

Ø  Neden bütün çabalarıma ve okumama rağmen hala başarısızım?
Ø  Neden milyonlarca “Nasıl…” kitabı satılmasına rağmen, bu kadar fazla insan da başarısız?
·         Bunun üzerinden çok zaman geçmeden yanıtı –Müthiş Sırrı –keşfettim.

Ø  MÜTHİŞ SIR:
v  “Bir şeyi başarmak için, o işi başarmak her ne gerektiriyorsa yapmaya razı olmalısınız.”
v  Hedeflerinize ulaşmak için, gereken her şeyi yapmaya razı olmalısınız.

·         Müthiş Sırrın bilincinde olsanız da olmasanız işe yarıyor, sır otomatik olarak çalışıyor.

Ø  Geçek şu; konu sonuç elde etmeye gelince, niyet hareketten daha önemlidir.
v  Yapmaya karar verdiğiniz şey, gerçekten ne yaptığınızdan daha önemlidir.
v  Müthiş Sırrı kullanmaya başlamayı seçmek, bir niyettir.
v  Bir niyetiniz olduğunda ve ona ulaşmaya çalıştığınızda, istediğiniz sonuca ulaşırsınız.

Ø  İstediğiniz her şeyi tümüyle elde edeceğiniz MÜTHİŞ SIR:
Ø  Ne istediğini bilmek ve gerektirdiği her ne ise yapmak.

        İHTİYACINIZ OLANLAR

Ø  Bir hedefinize doğru yola çıkmak için,  sadece  iki şeye ihtiyacınız var:
1)    Açık bir Hedef
2)    Kesin Karar

1)    AÇIK BİR HEDEF
Ø  Bazı insanlar için bu kolaydır. Çocukluklarından beri zihinlerinde “istedikleri hedefin, hayat amaçlarının” detaylı bir resmi vardır.
·         Bu şanslı insanların istediklerini elde etmek için yaptıkları şey, sadece zihinlerindeki resmi hatırlamak ve ona konsantre olmaktır.
Ø  Çoğu insan için ise bu, o kadar da kolay değildir.
v  Bu süreçte bir fikir, bilinçaltına gönderdiğimiz “zihinsel bir resimden” daha fazlası değildir.
v  Bununla birlikte, bilinçaltının bulanık resimleri iyi cevaplayamadığı söylenir.
v  Bilinçaltı, en iyi kesin ve net fikirlere cevap verir.
·         Kendinize sadece “Çok para istiyorum” demek, muhtemelen yeteri kadar açık değildir.Tam olarak kaç para istediğinizi söylemek daha iyidir.
·         “Yeni bir meslek istiyorum” demek de yeterli değildir, dünya mesleklerle dolu.
·         Hedeflerinizi olabildiğince açık bir biçimde kağıda yazmak da yararlı olabilir.
·         Eğer siz de, diğer birçok insan gibi ne istediğinizden emin değilseniz, istediğiniz şeyi “keşfetme niyetinizi” çok açık bir şekilde ifade edin –kesin bir zamanla.
v  Unutmayın; bilinçaltınız, -sunduğunuz fikir kesin ve net olduğu sürece- onun ne olduğuyla ilgilenmez.

2)    KESİN KARAR
Ø  Bu, istemek gibi bir davranıştır.
·         Ancak uğraşmak zorunda kaldığınız, yanlış anlaşılan davranışlardan biridir.
o   Kesin karar” sözü geçtiğinde, birçok insan onu bir “söz verme” ya da bir “zorunluluk”  olarak düşünüyor.
·         Onlar söz vermeyi; başka birisinin “Kesin karar vermeni istiyorum” şeklinde bir dayatması ya da “Buna söz veriyorum” şeklinde kendi dayatmaları olarak görüyorlar.
·         Eğer “kesin karar” deyince aklınıza gelen buysa, sizden bu düşünce şeklinizi değiştirmenizi isteyeceğim.

Ø  Benim tanımıma göre KESİN KARAR; ne olursa olsun istediğiniz şeyin peşinden gitmeye devam etmenizi sağlayan birgüven duygusu” dur.
v  Bir söz ya da zorunluluk değil.
v  Aksine öyle büyük bir arzuyla istediğiniz ve sizin için öyle önemli olan bir fikir ki, sonunda elde etmek için yapmak zorunda olduğunuz her şeye değecek.
v  Bu güven –bu sabit, değişmez fikir- Müthiş Sırrın ta kendisi.

Ø  İhtiyacınız olan şeylerin listesinde sadece “iki şey” varken (açık bir hedef ve kesin karar), ihtiyacınız olmayan şeyler listeniz ise neredeyse sonsuz.
·         Çok paraya ihtiyacınız yok, zamana ya da şansa da.
·         Çok fazla zekaya ya da eğitime de ihtiyacınız yok.
·         Başka insanlardan yardım almak iyi olsa da, ihtiyacınız yok.
·         Ve bir plana da ihtiyacınız yok.

Ø  Bunları insanlara anlattığım zaman bana, “Bu başarının kuralları hakkında duyduğumuz ve okuduğumuz her şeye ters düşüyor.” dediler ve sonra da şunları eklediler: “İşini planla, planını uygula” kabul görmüş bilgece bir sözdür.
·         Katılmıyorum.
v  Planlara muhtaç olmamanız için, güçlü bir sebep var:
v  Açık bir hedefiniz ile kesin bir kararınız olduğu zaman, “doğal olarak” sizi hedefe götürecek şeylere doğru çekilirsiniz. (RAS)

Ø  Başka bir deyişle; istediğinizi almanız için ne yapmanız gerektiğini anlatan, “doğal bir plan mekanizmasına” RAS- sahipsiniz.
·         Mekanizma, hedefe nasıl ulaşacağınıza dair hiçbir fikriniz olmasa bile çalışır.
o   Yapmanız gereken tek şey; hedefi zihninizde netleştirmek ve kesin karar vermek.
·         Süreç kendiliğinden işler.Neyi, nasıl ve ne zaman yapacağınızı bilmeniz gerekmez.Bunu süreç içinde öğrenirsiniz.
v  Planlar, yöntemler ve kurallar güzel olabilir ama, onlara ihtiyacınız yok.
v  “HEDEF” ve “KESİN KARAR” her şeydir.


Ø  Bir kere daha tekrarlayalım.

Ø  MÜTHİŞ SIR şu: Bir şeyleri başarmak için, onu başarmak ne gerektiriyorsa yapmaya istekli olmalısınız.

Ø  Goethe’nin aşağıdaki sözü Sırrı çok mükemmel bir biçimde açılıyor:
“Her neyi yapabilirseniz ya da yapabilmeyi düşlerseniz, ona başlayın.
Cesaret, içinde üstün kabiliyete, güce ve sihre sahiptir.”
Ø  ŞİMDİ BAŞLAYIN!

KAYNAK: Müthiş Sır / Mike Hernacki