30 Mayıs 2014 Cuma

Mükemmelik bir eylem değil, bir ALIŞKANLIK'tır...


Yapılması gerektiğini bildiğimiz, ama halen yapılmayan bir şey için sıklıkla, "Biraz daha fazla 'disipline' ihtiyacım var." deriz.
Aslında, o işi yapma "alışkanlığına" ihtiyacımız vardır.
Ve o alışkanlığı edinmek üzere yeteri kadar disipline...


Kendinizi disipline ettiğinizde, aslında belirli bir yolda hareket etmek üzere kendinizi eğitiyorsunuzdur.
Bunu yeterince uzun yaparsanız adet haline gelecektir, başka bir deyişle "alışkanlık"...
Yani "disiplinli" gibi görünen biriyle karşılaştığınızda, aslında gördüğünüz şey; hayatında birkaç "alışkanlık" edinmiş bir kişidir.
Bu kişiler aslında öyle olmasalar da, alışkanlıkları sayesinde "disiplinli" gibi görünürler.

Başarıya giden yolda işin püf noktası; doğru alışkanlığı seçmek ve bu alışkanlığı yerleşik kılmak için yeterli disipline sahip olmaktır.
Hepsi bu.
İhtiyacınız olan disiplin bu kadardır.
Bu alışkanlık, hayatınızın bir parçası haline geldiğinde, disiplinli bir insan gibi görünmeye başlayacak, ama disiplinli biri olmayacaksınız.


Olağanüstü başarı hikayelerinin ana teması şudur:
Bir şeye tutkuyla bağlı olmak, o şey üstünde çok çalışmak, o şeye çok zaman ayırıp pratik yapmak...

"Ne istediğinizi bilmeli, o TEK ŞEY'in üstüne gitmelisiniz."
-General George S. Patton

"Başarı 'tek bir amaca' yönelik hareket etmeyi gerektirir."
-Vince Lombardi 


Yeni bir davranış alışkanlığa dönüştüğünde, bunu sürdürmek daha az disiplin gerektirir.

Yeni bir alışkanlık edinmek ne kadar zaman alır?
Yani yeni bir davranış, insanda ne kadar zamanda "otomatik" hale gelir?


Londra Üniversitesi'nde yapılan bilimsel araştırmalar sonucunda; yeni bir alışkanlık edinmek için 66 gün günün gerekli olduğu tespit edilmiştir.

Yani bir alışkanlık edinmek, ortalama 66 gün sürer.
Tam süre 18 günden 254 güne kadardı, ama 66 gün optimum noktayı temsil ediyordu; daha kolay davranış tarzları ortalamanın altında bir süre alırken, daha zor olanları ortalamanın üstünde bir süreye ihtiyaç duyuyordu.

Bazı psikologlar ve bazı kişisel gelişim uzmanları davranış tarzında bir değişiklik için 21 günün yeterli olduğunu söyleseler de, modern bilim maalesef bunu desteklemiyor.

Doğru alışkanlık edinmek zaman alır, o nedenle hemen pes etmemelisiniz.
Hangi alışkanlığın sizin için doğru olduğuna karar verip gerekli tüm zamanı o işe ayırın ve söz konusu alışkanlığı edinmek için gerekli olan disiplini toplayıp uygulayın. 


Başarı; yaptığınız bir eylem değil, hayatınızda biçim verdiğiniz bir alışkanlıktır.


Küçük Adımlar, Büyük Sonuçlar...


Bir gündeki saat sayısı herkes için aynıysa, neden bazı insanlar diğerlerine göre çok daha fazla iş yapmış gibi görünür?
Bunu nasıl yaparlar?
Bunu nasıl başarırlar?
Nasıl daha fazla kazanıp daha fazla şeye sahip olurlar?
Zaman, başarının para birimiyse; bazıları kendilerine tahsis edilmiş fişleri başkalarına kıyasla daha çok nakde çevirmeyi nasıl başarırlar?

Bu sorunun cevabı; bu kişilerin "ufak-ufak ilerliyor" olmalarında yatıyor.
İstediğiniz herhangi bir konuda başarıyı yakalamanın sırrı: Ufak-ufak ilerlemek.
Ufak ufak ilerlemek; yapabileceğiniz her şeyi göz ardı edip yapmanız gerekeni yapmaktır.
Her şeyin eşit derecede önemli olmadığını ve en büyük öneme sahip şey neyse onu bulmayı kabullenmektir.
Olağanüstü sonuçların, doğrudan, odağınızı ne derecede daralttığınıza bağlı olarak belirlendiğini idrak etmektir.

İşinizden en iyi verimi almanın ve hayatınızı en iyi şekilde yaşayabilmenin yolu; olabildiğince "yavaş ilerlemek"tir.
Oysa birçok insan bunun tam tersini düşünür.
Sonuç olarak, takvimleri ve yapılacak işler listeleri altından kalkamayacakları kadar dolup taşar.
Başarıyı, erişilemez bir noktada duruyormuş gibi hissetmeye, bu yüzden de daha azına razı olmaya başlarlar.
Büyük başarıların, az sayıda şeyi iyi yapmakla geleceğinden habersiz, birçok şeyi yapmaya çalışmanın ortasında kaybolur ve sonunda çok az şeyi başarabilirler.
Zamanla beklentilerini aşağıya çeker, hayallerini bir kenara atar ve hayatlarının ufalmasına izin verirler.
Oysa ufalması gereken şey bu değildir.

Ufak ufak ilerlemek; olağanüstü sonuçlar elde etmek adına benimsenecek basit bir yaklaşımdır ve her zaman, her yerde ve her konuda işe yarar.
Neden peki?
Çünkü tek bir amacı vardır; o da eninde sonunda sizi istediğiniz noktaya getirmektir.
Olabildiğince ufak ufak ilerlerken gözünüzü "tek bir şeye" dikersiniz.
Ve bu da, istediğiniz şeydir.

Çok bilgili birini gördüğünüzde, biliniz ki o kişi "zaman içinde" o hale gelmiştir.
Çok yetenekli birini gördüğünüzde, biliniz ki bu yeteneğini "zaman içinde" geliştirmiştir.
Çok şey yapmış birini gördüğünüzde, biliniz ki bunu "zaman içinde" başarmıştır.
Çok parası olan birini gördüğünüzde, biliniz ki o parayı "zaman içinde" kazanmıştır.

Burada anahtar kavram "zaman içinde"dir.
Başarı adım adım, yavaş yavaş inşa edilir; her seferinde tek bir adım atarak ulaşılır.

"Bu dünyada ilerleme kaydedenler, adım adım gitmeye konsantre olmuş kişilerdir." -Og Mandino

En zorlu yolculuğu atlatabilmek için, her defasında bir adım atmalı; ama hiç durmamalıyız.
-Çin Atasözü



KAYNAK: "Bir Tek Şey" Gary Keller & Jay Papasan

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti.


Adamın biri bilge bir kral olmakla ün salmış olan kralın yanına gider. 
Krala şunu sorar: ‘Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır?’ 
Kral ‘Elbette’ der, ‘Kaç bacağın var senin?' 
Adam soruya şaşırarak ‘İki efendim’ der. 
Kral ‘Pekâlâ, tek bacağının üstünde durabilir misin? ‘ 
‘Elbette’ diye cevap verir adam. 
Kral ‘O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver’. 
Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir. 
‘Tamam’ der kral, ‘Şimdi de öteki bacağını kaldır.’ 
Adam şaşırır, ‘Bu imkânsız, kralım’ der.
‘Gördün mü? ‘ der kral, ‘ Özgürlük budur; sadece ilk kararı almakta özgürsün, ondan sonrasında değil.

Hayat gerçekten de böyleydi. 
İlk kararı alıyordun ve gerisi o ilk karara bağlı olarak gerçekleşiyordu. 
Hayat hata kabul etmiyordu. 
İlk kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu; ama eğer yanlış bir karar aldıysan, her şey zincirleme yanlış gidiyordu.

Mesela mesleğini seçerken… 
Hasbelkader, iyice düşünmeden, yeteneklerinin farkında olmaksızın bir meslek seçtiğinde; ömür boyu işini zorla yapmaya mahkûm oluyordun.
İşinin başındayken başka bir iş yapmayı özlüyordun. 
Ama biliyordun ki; özgürlüğünü kullanmış ilk kararı vermiştin ve yeniden başlama cesaretin yoktu. 

Bazı insanlar vardı hayatta… 
Onlar ise her şeyi ardlarında bırakıp yeniden başlayacak kadar cesurlardı. 
Ama sen onlardan biri olamıyordun. 
Bunca emek, bunca çalışmayı sanki bir çöpmüş gibi bir çırpıda atıveremiyordun. 
Oysa göz ardı ettiğin bir şey vardı. 
Hayat çok kısaydı ve mutsuz olduğun işlerle zaman öldürmek, aynı zamanda ruhunu öldürmekle eş anlamlıydı.

Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu. 
Yanlış bir karar, aynı evde yaşayan iki düşman yaratabilirdi.
Aşk zorunluluğa dönüşebilir ve hayatını cehenneme çevirebilirdi.
İlk kararı alıyordun, bu konuda özgürdün; ama devamında senin kararına bağlı olmayan pek çok şey gerçekleşiyordu.

Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti. 
Doğru yerde ateşlediğinde seni ısıtacak ateş, çorbanı kaynatacak ateş oluyordu; yanlış yerde ateşlediğin vakit ise, içinde bulunduğun evle birlikte seni de yakıyordu.

Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi. 
Oyunun kurallarını bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu. 
Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek yetmiyordu.
Çok daha önemli olan başka bir şey vardı. 
Kendini bilmek… 
Ne istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu, neler yapabileceğini bilmek zorundaydın. 
Ancak o zaman doğru kararlar veriyor ve mutlu bir hayata sahip oluyordun.

Ve kararlar birer kibritti…
Ya kendini yakıyordun ya da ısıtıyordun…

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Kurşunkalem üzerine hiç düşündünüz mü?


Kurşunkalem üzerine hiç düşündünüz mü? 

Belki de bir kurşunkalemin bile hayat okulunda size vereceği önemli dersler olabilir. 
Yeter ki siz o dersleri almaya hazır olun. 
İşte ünlü yazar Paulo Coelho’dan hayat dersi gibi bir hikaye… 

Büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. 
Birden sordu: “Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun? 
Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı?” 

Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi: 
“Doğru, senin hakkında yazıyorum. 
Ama kullandığım "kurşun kalem" yazdığım kelimelerden çok daha önemli.
Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin”

Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi.
İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki!”

Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. 
Bu kalemin "beş önemli özelliği" var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen, hep dünyayla barışık bir insan olursun.


Birinci özellik: 
Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma.
Bizim için bu el Tanrı`dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir.

İkinci özellik:
Zaman zaman her ne yazıyorsam durup kalemimin ucunu açmam gerekir. 
Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. 
Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar.

Üçüncü özellik : 
Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır.
Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli şeylerden biridir.

Dördüncü özellik: 
Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı ya da dışarı yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. 
O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, en çok onu korumalısın.

Beşinci ve son özelliği ise, her zaman bir iz bırakmasıdır. 
Aynı şekil de sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın.

Yazan : Paulo Coelho



%100 Kendinize Güvenin!...Kendinize İnanın!...


Bir zamanlar çok başarılı olan iş adamının işleri bozulmuştu. 
Ne yaptıysa olmuyordu. 
Bir sürü insan ödeme bekliyordu. 
Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. 

Nefes almak için parka gitti. 
Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. 
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu.
“Çok üzgünsün. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli. Benimle paylaşmak ister misin?” diye sordu. 
İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, “Sana yardım edebilirim!” dedi.
Çek defterini çıkardı.
İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. 
Çeki ona verirken de şöyle dedi: “Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al!”
Ve geldiği gibi hızla gözden kayboldu yaşlı adam.

İşadamı şaşkınlıkla elindeki çeke baktı.
Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza John Rockfeller’a aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına… 
“Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim” diye düşündü. 
John Rockefeller’e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. 
Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. 
Bu değerli çeki kasasına koydu.
Onun kasasında olduğunu bilmenin güveni ve yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. 

Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. 
Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. 
İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. 
Birkaç ay sonra işlerini yoluna koyabilmişti.
Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup kâr etmeye başlamıştı. 
Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. 

Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti.
Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. 
Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. 
Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. 
Hemşire “Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir” dedi, “Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp bu parka geliyor.
Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor.” diye ekledi. 
Adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.

İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. 
Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı. 
Birden, hayatının akışını değiştiren şeyin para olmadığını fark etti. 

Hayatını değiştiren; yeniden kendinde bulduğu "özgüven ve inanç"tı. 
Anladı ki, başarının sırrı; kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır…

25 Mayıs 2014 Pazar

"Başarıyı getiren, sihir değil; sebat ve tutarlılıktır."-David Mason


Başarının yalnızca yetenekli insanlara ait olduğunu düşünenlerden misiniz? 
Ya da daha iyisi, gerçekten başarılı insanların şanslı olduğunu mu düşünüyorsunuz? 
Ya da bugün sahip oldukları her şeyin onlara gümüş kaşıkla verildiğine mi inanıyorsunuz?

Şimdi dinleyin. 
Yukarıda yazılanlar, bazı durumlarda doğru olsa da çok az sayıda gerçekleşir.
Başarı, şansa, yeteneklere ya da verilenlere bağlı değildir. 
Yıllardır söylerim: “Başarıyı getiren, sihir değil; sebat ve tutarlılıktır.” 

Bunun anlamı şudur; yapmayı seçtiğimiz şeyleri ısrarlı ve tutarlı bir biçimde yaptığımızda başarıya ulaşırız. 
Hepimiz daha başarılı olma ve yaşamımızda daha fazlasını yapma potansiyeline sahibiz.
Ne seçtiğiniz pek de önemli değildir; farkı yaratan, "seçim" yapmış olmanızdır.

Hepimiz bu dünyayı ve hayatı kendi gözlerimizin ve ahlak, etik, ilke, temel inanış dediğimiz kendi dosyalarımızın süzgecinden yaşarız. 
Aynı olayı yaşayabiliriz; ama gördüğümüz, duyduğumuz ya da hissettiğimiz, herkes için farklı olacaktır. 
Bunun nedeni, hepimizin bir birey olmasıdır. 
Dünyayı böylesine ilginç kılan da budur.
Olaylara, fikirlere, düşüncelere, ideallere ilişkin yorumlar, gözümüzün önünde gelişen olaylar hakkındaki bireysel yorumlara dayanır.
Bu konu hakkında koca bir kitap yazabilirim; ama şu anda niyetim bu değil.

Söylemek istediğim; eninde sonunda, yaşadığımız her şeyin olayları yorumlama şeklimiz konusunda verdiğimiz kararın ya da yaptığımız seçimin bir sonucu olduğudur.

Bu kısmı anlayabildiniz mi?
Olayları yorumlama şeklimiz konusunda verdiğimiz karar ya da yaptığımız seçim, dedim.
Yaşam, "karar" ya da "seçimlere" dayanır. 

Gençliklerinde travmatik bir olay geçiren iki kardeşe ilişkin bir ya da daha fazla analoji duyduğunuza eminim. 
Büyüdüklerinde biri suçlu olurken, diğeri çok başarılı bir toplum üyesi olur. 
Erken yaşlarda başlarına gelen bu olayı yorumlama ve içselleştirme şekillerine bağlı olarak çok farklı büyümüşlerdir. 
Bahsettiğim kardeşler gibi "biz de karar ve seçimlerimizin ürünleriyiz."

Başarılı olmak istiyorsunuz, değil mi? 
Size bir ipucu vereyim; başarılı olmaya karar vererek ya da bunu seçerek işe başlamalısınız.

Daha önce de belirttiğim gibi, başarının sihre dayandığını düşünmüyorum.
Dolayısıyla, başarılı olmak için yapmanız gereken tek şeyin başarılı olmaya karar vermek olduğunu ve böylece birdenbire başarıya ulaşacağınızı söylemeyeceğim. 
Sürecin böyle işlemesini çok isterdim; ama gerçek şu ki böyle olmuyor.
Daha fazlası gerekiyor; çalışmak gerekiyor. 
Sahip olunmaya değer bir şey için çalışmaya değer.

Örneğin, yeni bir işe başlamak için mesleğim olan araştırma biyologluğunu bıraktığımda, kendime başarısız olma lüksünü tanımadım. 
Biliyorsunuz, küçük işletmelerin yaklaşık %90’ı, ilk beş yılda kapanıyor. 
Kendime böyle bir gerekçe bulmayacaktım; başka bir deyişle, işler ters giderse, başarısız olmamı bu istatistikle açıklamayacaktım. 
Bu işin yürümesi için elimden geleni yaptım. 
İlk yılımda sektördeki herkesin adımı ve şirketimi bilmesini sağlamak için uğraştım. 
İçinde bulunduğum bu çok özel alanda “akla ilk gelen” olmayı istedim ve başardım. 
O yıllarda bunu yapmak zordu, gerçekten zordu. 
Ama başarılı, gerçekten başarılı bir iş kurmak için devam ettim. 
O sektörde hatırı sayılır bir paraya işimi satabildim ki bu, diğerlerinin yapmak için uğraştığı bir şeydi.


Walt Disney şöyle demişti:
Endişe edenler endişe ederken, planlayıcılar planlarken ve muhasebeciler neden satın alamadığımızı hesaplarken, ben işi başlatmakla meşgul oluyorum.” 

Disney’in çok başarılı bir kişi olduğunu, eminim kabul edersiniz.
İşe başlama kararını vermenin değerini biliyordu ve çalışmaktan korkmuyordu.

Başarının öğrenilebileceğini bilmek önemlidir; başarılı doğmadık ve başarının yalnızca birkaç seçilmiş insan için olmadığını biliyoruz.

Herhangi bir davranış bilimi uzmanı, çoğu insanın, gerçek potansiyelinin yalnızca küçük bir yüzdesini kullandığını kabul edecektir. 
Sonuç olarak, bu insanlar, potansiyel başarılarının yalnızca küçük bir yüzdesini gerçekleştiriyorlar. 
Bunu muhtemelen siz de duydunuz.

Kişisel ve profesyonel performans gelişimiyle, başarılarınızı ve buna karşılık yaşam kalitenizi artırmak mümkündür.
Örnek:
• İşinizi geliştirmeye ve büyütmeye odaklandığınızda, geliriniz artar.
• Daha zekice ama daha zorlanmadan çalıştığınızda, daha kısa sürede daha fazla iş başarırsınız.
• Eğer daha çok serbest zamanınız varsa, aileniz ve arkadaşlarınız ile geçirebilirsiniz; böylece, ilişkileriniz gelişir.
• Şimdi sağlığınıza ve formunuza odaklanmaya başlayabilirsiniz ve iyileştirmeler çok uzak değildir.
• Sonuç olarak, kendinize verdiğiniz değer ve özgüveniniz artacaktır.

Bu döngünün kendini nasıl tekrar ettiğini ve sonuçların nasıl bir araya geldiğini açıkça görebilirsiniz. 
Bu, performans gelişimidir.
Bunu kafanızda biraz tartın; yaşamınızda tek bir alanda iyileşmeye odaklanarak diğer alanlarda da iyileştirmeler olduğunu görebileceğiniz ve mutlaka göreceğiniz konusunda benimle hemfikir olacaksınız.


Birkaç yıl önce, kendi kişisel ve profesyonel gelişimime odaklanmak için eskiye oranla daha çok zaman harcamaya karar verdim. 
Daha çok seminere katıldım.
Daha çok ders ve sertifika aldım. 
Kendi profesyonel antrenörüme yatırım yaptım. 
Eskiye göre ailemle daha çok zaman geçirme imkanı buldum. 
Hatta, Nova Scotia’da Northumberland Geçidi’nde küçük bir ev aldık; her yaz ve sonbahar orada uzunca bir süre kalıyoruz.
Bütün bunlar, bir yandan işimi sürdürüp bir yandan para kazandığım dönemde yapıldı ve ben her şeye rağmen kazancımı artırmayı başardım.

Sanırım, performans gelişiminin hem kişisel, hem de profesyonel yaşamınızda önemli bir fark yaratacağını söylersem, bana itiraz etmezsiniz. 
Unutmayalım; bunların hiçbiri karmaşık olmak zorunda değildir; çok kolay olabilir.
Zaman içinde yapılan tutarlı işler, ister özel, ister iş yaşamınız olsun, olumlu sonuçlar doğurur.
Başarıya giden yolda, sürekli olarak bizi motive eden ve bir etki yaratan işler yapmamız gerekir. 
Sürekli destek de gereklidir; çünkü, ileriye gitmemizi, büyümemizi ve daha önce canımız istemediği ya da yapmaktan rahatsızlık duyduğumuz için yapamadığımız şeyleri yapmamızı sağlayan budur.

Erteleme, tereddüt ya da korkunun, yaşamınızı iyileştirmenize engel olmasına ve sizi başarıdan alıkoymasına izin vermeyin.
Kişisel ve profesyonel yaşamınızı iyileştirmeye başlama kararını alın. 
Kişisel olarak büyümek için ne gerekiyorsa yapacağınıza dair kendinize söz verin. 
İşinizi ya da kariyerinizi yeni bir seviyeye taşıyacak olmanın heyecanını duyun.
Sürekli öğrenmeyi ilke edinin. 
Günde en az bir saatinizi kalbinizi ve zihninizi besleyen birşey yaparak geçirin.

Yazan : -David Mason

DENİZYILDIZI ÖYKÜSÜ


Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar.
Biraz daha yaklaşınca bu kişinin, sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını farkeder ve 

“Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsunuz ?” diye sorar.

Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi, “Yaşamaları için” yanıtını verince, adama şaşkınlıkla:

“İyi ama burada binlerce denizyıldızı var.
Hepsini atmanıza imkan yok ki...
Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?” der.

Yerden bir denizyıldızı daha alıp denize atan kişi,

“Bak onun için çok şey değişti!” karşılığını verir.

İşte bu hikaye, aslında benim "hayat amacımı (misyonumu)" çok güzel bir şekilde özetliyor.
Paylaşımlarımla, aynı bir denizyıldızı misali; tek bir kişinin hayatına dokunabilirsem, tek bir kişinin hayatına değer katabilirsem, tek bir kişiye moral, motivasyon ve cesaret aşılayabilirsem, tek bir kişiye ümit verebilirsem, tek bir kişinin hayallerine ve hedeflerine ulaşmasında yardımcı olabilirsem...işte o zaman ben de amacıma ulaşmış olacağım...

24 Mayıs 2014 Cumartesi

John C. Maxwell


Dünyanın en iyi liderlik eğitimcisi John C. Maxwell, Amerika'da verdiği bir seminerde bir hikaye anlatıyor:

Bir gün en çok satan kitaplarının birinin imza gününde bir kişi, Maxwell'in dünya çapında 25 milyonun üzerinde kitabının satıldığını duyunca ona; "Ben de senin yaptığın işi yapacağım" demiş.

O da "Yapabilirsin, eğer benim geçtiğim yoldan geçersen" diye cevap vermiş.

73 tane kitap yazmasının sırrını da HER GÜN düzenli olarak "5 şey" yapmaktan kaynaklı olduğunu söylemiş:

1. Her gün düşünmeye vakit ayırırım. 
2. Her gün soru sorarım. 
3. Her gün bilgilerimi depolarım. 
4. Her gün okurum. 
5. Her gün yazarım. 

Bütün bunları, bahanesiz her gün yaparım...

HİÇBİR BAŞARI TESADÜF DEĞİLDİR.
SADECE GEREKENLERİ YAPANLAR BAŞARACAKTIR.

"Dünyayı değiştirmek için, aileyi değiştirmek gerekir." - Virginia Satir


-Yaptığım, söylediğim, düşündüğüm ya da hissettiğim şey bir başkası/başkaları tarafından beğenilmedi diye kendimi suçlu hissetmek zorunda değilim.
-Öfkeli hissetmem ve bunu uygun şekilde ifade etmem yanlış bir şey değil.
-Özellikle başkaları karar verme sorumluluğunu paylaşıyorlarsa, kararlar vermek için sorumluluk almak zorunda değilim.
-"Bilmiyorum" deme hakkına sahibim.
-Kendimi suçlu hissetmeksizin "Hayır" deme hakkına sahibim.
-Kendim aptal hissetmeksizin "Anlamadım" deme hakkına sahibim.
-"Hayır" dediğim zaman, özür dilemek ya da sebepler sunmak zorunda değilim.
-Başkalarının benden istedikleri ricaları geri çevirme hakkına sahibim.
-Beni kullandıklarını, kandırdıklarını ya da haksız yere tahrik ettiklerini düşündüğüm zaman, bunu onlara söyleme hakkına sahibim.
-Kendimi suçlu hissetmeden ekstra sorumlulukları geri çevirme hakkına sahibim.
-Başkalarının hareketleri beni sinirlendirdiği zaman, bunu onlara söyleme hakkına sahibim.
-Kişisel doğrularımı uzlaştırmak zorunda değilim.
-Hata yapma, onların sorumluluğunu alma; yanlış olma hakkına sahibim.

-Uluslararası Aile Terapisti Virginia Satir

Virginia Satir, dünyada aile terapisinin kurucusu olarak kabul ediliyor.
Yazdığı kitaplar, tüm dünyada yüzlerce üniversitenin Psikoloji, Psikiyatri ve Pedagoji bölümlerinde okunması zorunlu kitaplar arasında...
Kitapları sadece aile için değil, "iletişim" için de bir kaynak kitap durumunda.
Virginia Satir'in tüm kitaplarını okumanızı öneriyorum.
Çünkü kendisinin bu konuda 50 yıldan fazla uygulama tecrübesi var...
Kitabında, 5 yaşındayken, büyüyünce "ebeveynleri araştıran çocuk dedektifi" olmaya karar verdiğini yazmış...


"Dünyayı değiştirmek için, aileyi değiştirmek gerekir." - Virginia Satir




23 Mayıs 2014 Cuma

BEN MUTLUYUM...


Nicholas James Vujicic, 4 Aralık 1982′de doğdu.
Ender rastlanan ve adına tetra-amelia sendromu denilen bir rahatsızlık nedeniyle "kolları ve bacakları olmadan" dünyaya geldi.
Çok zor bir çocukluk yaşadı.
Okul arkadaşları onunla alay ettiler.
Ama o yılmadı, içinden gelen sese kulak verdi.
Şimdi Avustralya’da vaizlik ve motivasyon konuşmacılığı yapıyor.
Bütün dünyayı dolaşıyor ve milyonlarca insana, aslında ne kadar çok şeye sahip olduklarını fark ettiriyor.

Vujicic, bir konuşmasında şöyle diyor:
“İnsanlar zaman zaman son derece umutsuz olduğu düşünülen durumlara düşebilir.
Hatta tekrar ayağa kalkabilmek için her türlü olanak ve araçtan yoksun da kalabilir… 

Şimdi sizlere soruyorum:

-Örneğin, ben yere düştüğümde, 100 kere yeniden ayağa kalkmayı denesem ve 100 keresinde de başarısızlığa uğrasam, yeniden ayağa kalkabilme konusunda tüm umutlarımı yitirmeye hakkım veya şansım olabilir mi?

-Sizce 101. denemeyi aklıma dahi getirmemeli miyim?
Ne yazık ki benim böyle bir şansım yok!
Yaşamımı devam ettirebilmek için ne yapıp edip tekrar ayağa kalkmak zorundayım!”

Bir düşünün; doğuştan kolları ve bacakları olmayan bir adam şöyle diyor: 
YAŞAMAYI SEVİYORUM.
BEN MUTLUYUM...
yorumu sizlere bırakıyorum.

22 Mayıs 2014 Perşembe

KOÇLUK-COACH?..


Koçluk, bireyin kendi stratejik planına yardımcı olma sürecidir.
Kişinin amacını, misyonunu, vizyonunu, değerlerini, hedeflerini, stratejilerini, taktiklerini, aksiyon planlarını oluşturmasına yardımcı olur.

Koçluk, daha iyi sonuçlar elde etmesi için danışana yardımcı olunan destekleyici bir ilişki biçimidir.
Koçluk, potansiyeli ve olasılıkları değerlendirmek üzerine kuruludur; danışanın amacına ve hedefine odaklıdır.
Koçluk, geçmiş değil gelecek odaklıdır; kişinin kendine hedefler koymasına ve onları gerçekleştirecek yol haritalarını üretmesine yardımcı olur.
Koçluk şimdiye ve geleceğe bakar, hedef-eylem-başarı odaklı olabileceği gibi amaç ve iyi olma odaklı da olabilir.

Koçluk hizmetinden en çok faydalanacak kişi, desteği kendi talep eden kişidir.
Koç, herkese yardımcı olmak zorunda değildir; herkes üzerinde etkili olamayabilir, herkesle doğru frekansı yakalayamayabilir.
Koçların herkesin her problemini çözebilecek kişi olarak ortaya çıkması yanlıştır.
"Ben sizi başarıya her şekilde ulaştırırım" gibi bir yaklaşım doğru değildir.
Koçluk ilişkisinde sonuca ulaşmada temel etken; çoğunlukla koç değil, danışandır.
Zaten temelinde koç, problem çözen kişi değildir.
İyi bir koç, salt motivasyon üzerine çalışmaz; yetkinlik, bilgi, beceri ve farkındalık geliştirilmesine yardımcı olur.

Koçluk nihai olarak insanın "farkındalık-bilinç seviyesini" artırır, kişinin "kendi üzerinde çalışmasına" yardımcı olur.
Çok az insan elde ettiği sonuçların, mevcut "farkındalık-bilinç seviyesinin" bir meyvesi olduğunu fark eder.

Koçluk yapabilmek için, her insanın büyük bir "potansiyeli" olduğuna inanmanız gerekir.
Potansiyel, karşımızdakinin henüz kullanmadığı yanları olduğunu kabul edebilmektir.

Koçluk çalışmalarında amaç; danışanın kendi hayatının "sorumluluğunu" almasıdır.
Kendi kararlarını kendi vermesi, kendi hayatının planını yapmasıdır.

Koçluk, danışan odaklı bir yaklaşımdır.Danışanı konuşturmayı ve dinlemeyi temel alır.
Koçun ileri düzey "dinleme" ve "empati kurma" özelliği olmalıdır.

Koçluk dünyada yüksek lisans programları olarak okutulmaya başlanmış ve bir meslek olarak tanımlanmıştır.
Koçluk 2013 tarihi itibariyle Türkiye'de de yasal olarak "meslek" olarak kabul edilmiştir.
Dünyada birçok üniversitede koçlukla ilgili dersler okutulmakta, sertifika programları, hatta yüksek lisans programları yürütülmektedir.
Henüz Türkiye'de hiçbir üniversitede bir ders ya da bir program olarak okutulmamaktadır.

"Bir konuda uzmanlaşmaya/ustalaşmaya başlamak için 10.000 saat o konunun üzerinde somut olarak çalışmanız gerekir."
Koçluk yoluna giren bir kişinin de "10.000 saat kuralı"nı prensip olarak anlaması gerekir.
Bir insanın belirli bir konuda uzmanlaşması/ustalaşması için 10.000 saat o konu üzerinde çalışması gerekir.
Bu da günde 4-5 saat seçtiğiniz bir alan ve somut bir beceri üzerinde haftanın 7 günü çalışırsanız, 4-5 yıl sürmektedir.
Eğer hafta sonları dinlenmeyi tercih ederseniz, bu süreyi 7-10 yıl arasına kadar uzatabilirsiniz.
10.000 saat kuralı, bir alt eşiktir yani en yetenekli ve en çalışkanlar için bile "minimum"dur.
Bill Gates ve Beatles müzik grubu gibi tüm dünyaya mal olmuş dahiler, 10.000 saat eşiğinde başarmışlardır.
(Malcom Gladwell'in Outliers kitabında "10.000 saat kuralı" detaylı olarak incelenmiştir.
Dolayısıyla usta bir koç olmak için de; sabırlı ve gerçekçi olmanız, hedefleriniz için adım adım çalışmanız gerekir.

KOÇLUĞA UYGUN OLMAYAN KİŞİLER:

-Ne istediğini çok net bilen, ne yapması gerektiğini bilen ve harekete zaten geçmiş olan.

-Her şeyi bildiğini ve zaten her şeyi doğru yaptığını düşünen.
-Değişmek istemeyen, başkalarının fikrini istemeyen.
-Değişmek isteyen, ama hiçbir şey yapmak istemeyen.

KOÇLUĞA UYGUN OLAN KİŞİLER:


-Ne istediğini bilmeyen, ama bir şeyler yapmak isteyen.

-Ne istediğini bilen, ama nasıl yapacağını bilmeyen.
-Ne istediğini bilen, ama cesaret edemeyen.

Değişmek istemeyen kimseyi değiştiremezsin.

Gelişmek istemeyen kimseyi geliştiremezsin.
Ancak değişmek isteyen, gelişmek isteyen bir kişiye katkı sağlayabilirsin.

KOÇLUK EĞİTİMLERİNDE KULLANILAN "GROW" MODELİ:


 G --Goals    - -Kişinin hedefleri nedir? Hedefleri var mı? Yarın nerede olmak istiyor?

 R --Realities --Gerçekler nelerdir? Objektif durum değerlendirmesi nedir? 
                            Kişi hayatında/işinde şu an nerede?
 O --Options -- Alternatifler, seçenekler, olasılıklar neler? (ki her zaman birçok alternatif vardır)
 W --What to do? --Ne yapıyoruz? Aksiyon planımız nedir? İlk adımın ne olacak?

Şu anın resmini çek, 

İleride olmak istediğin durumun resmini çiz, 
İki noktayı birbirine bağlayabilecek olasılıkları belirle, 
Analizlerini yap, 
Edinmen gereken bilgi, beceri, bağlantı, öz sermayeyi (fiziksel, duygusal sermayeyi) belirle, 
Karar ver ve yola çık.

5Y KOÇLUK MODELİ:

1. YÜZLEŞ : Şu anki durumla, kendinle -güçlü ve zayıf yanlarınla- ve gerçeklerle yüzleş.
2. YÖN VER: Nereye gitmek istediğini, amacını, vizyonunu, misyonunu, hedeflerini ve değerlerini belirle.
3. YÖNET: Kendini yönetmeyi öğren.Düşünce yönetimi, Duygu yönetimi, Davranış yönetimi, Zaman yönetimi, İlişki yönetimi, Proje yönetimi.
4. YÜKLE: Başarılı ve mutlu insanların düşünce kalıplarını kendine yükle.Rol modellerin, örnek aldığın kişiler, yapıcı prensiplerine tutunarak kendine yükleme yapma süreci.
5. YOLA ÇIK: Alternatifleri değerlendir, aksiyon planını yap, atalet halinden çık, karar ver ve harekete geç!

KAYNAK: Timur TİRYAKİ (Koçluk Okulu)